Parasal sıkılaştırmayı yavaşlatmanın, hatta tersine çevirmenin zamanı geldi mi? Bu soruların cevabının “evet” olduğu giderek yaygınlaşan bir görüş haline geliyor. Yatırımcılar kesinlikle sıkılaştırma günleri sayılıymış gibi davranıyor. Haklı bile olabilirler. Velakin, ancak ekonomiler zayıfladığında para politikasının geleceği konusunda haklı çıkmış olurlar. Ekonomiler ne kadar güçlü seyrederse, merkez bankalarının enflasyonun istikrarlı şekilde yüzde 2’ye geri dönmeyeceğine dair endişeleri o kadar sürer. Bu nedenle politika yatırımcıların fiyatladığından daha uzun süre sıkı kalabilir. O halde özünde yatırımcılar ekonomilerin güçlü olması, para politikaların gevşemesi ve enflasyonun ebediyen ortadan kalkmasını umuyorlar. Bu ”tüm olası dünyaların en iyisi”, en olası senaryodan çok uzakta.
Ocak IMF’nin Dünya Ekonomik Görünüm Raporu, Dünya Bankası ve BM Kalkınma Örgüt Raporlarına nazaran ekonomik geleceğe ilişkin biraz daha iyimser bir görüşü doğruluyor. Özellikle, 2021 ve 2022’deki 1-4 çeyrekler arasında yüzde 1,9 olan küresel ekonomik büyümenin, 2022 ve 2023’ün dördüncü çeyrekleri arasında yüzde 3,2 olacağı tahmin ediliyor. Bu tahmin, 2000-19 ortalaması olan yüzde 3,8’in altında olacak. Yine de, enflasyondaki büyük şoklar ve aşırı dalgalanma göz önüne alındığında, bu iyi bir sonuç olacaktır.
IMF, aynı dönemde yüksek gelirli ülkelerde büyümenin yalnızca yüzde 1,1 olacağı tahmin ediyor, ABD’de yüzde 1 ve Euro-bölgesinde yalnızca yüzde 0,5. İngiltere ekonomisi, G7’de bu dönemde (yüzde 0,5 oranında) küçüleceği tahmin edilen tek ülke. İngiltere’nin 2023 tahmini de 0,9 puan düşürüldü.
Ancak tahminlerin çarpıcı özelliği, yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin gücü. Ekonomileri 2022 ve 2023’ün dördüncü çeyreği arasında (önceki dönemdeki yüzde 2,5’ten) yüzde 5, gelişmekte olan Asya’nın yüzde 6,2 (yüzde 3,4’ten) ve Çin’in yüzde 5,9 (yüzde 2,9’dan) büyüyeceği tahmin ediliyor. Hindistan yüzde 7 (yüzde 4,3’ten) büyüdü. Çin ve Hindistan’ın bu yıl küresel ekonomik büyümenin yarısını oluşturabileceği tahmin ediliyor. IMF haklı çıkarsa, Asya geri döndü, hem de şatafatlı biçimde.
Çin ekonomisinin Covid-19 salgın sonrası yeniden açılması ve Avrupa’da düşen enerji fiyatları, iyileşen beklentilerin en önemli nedenleri olarak görülüyor. Küresel enflasyonun 2022’de yüzde 8,8’den 2023’te yüzde 6,6’ya ve 2024’te yüzde 4,3’e düşeceği tahmin ediliyor. Her şeyden önce, küresel bir durgunluk belirtisi de yok.
IMF, risklerin aşağı yönlü ağırlıklı olmaya devam ettiğini söylüyor. Ancak olumsuz riskler Ekim 2022’den bu yana azaldı. Olumlu gelişmeler yönünde, beklenenden daha güçlü küresel talep ve daha hızla düşen enflasyon sayılabilir. Olumsuz taraf, Çin’de salgının beklenenden uzun sürmesi, Ukrayna’daki savaşın şiddetlenmesi veya mali çalkantı riskleri. Jeo-politk risklere, Çin-Tayvan gerginliği, İran’ın nükleer silah programına yönelik bir saldırının Körfez petrol sahalarının bombalanmasını tetiklemesi gib sıcak noktalar da eklenebilir.
Bazıları, yüksek gelirli ülkelerde büyümeye yönelik aşağı yönlü risklerin hafife alındığını iddia edebilir: Tüketiciler, Covid sırasında aldıkları kamu desteği tükendiği için harcamayı kısabilir. Tam tersi risk ise, ekonomilerin gücünün enflasyonun hedefe yeterince hızlı düşmesini engelleyecek olması. Manşet enflasyonda zirve geride kalmış olabilir. Ancak IMF, “çekirdek enflasyonun çoğu ekonomide henüz zirveye ulaşmadığını ve pandemi öncesi seviyelerin oldukça üzerinde kaldığını” belirtiyor.
Merkez bankaları bir ikilemle karşı karşıya: Hedeflerine ulaşmak ve enflasyon beklentilerini tutturmak için yeterince sıkılaştırma yaptılar mı? Fed gibi rezerv para Merkez Bankaları piyasalardaki iyimserliğe bakarsa, öyle olmadığı sonucuna varabilir. Ancak, ABD büyümesi için IMF tahminlerini kerteriz alırsa, sıkılaştırmanın dozunun şimdiden fazla kaçtığı sonucuna varabilir. Aynı durum Avrupa Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası için de geçerli. Bu merkez bankaları, bir sonraki hamlelerinden önce ekonomilerinin ne kadar zayıfladığını görmek için bir süre bekleyebilirler. Harvard’ın şahin Larry Summers’ı tam da böyle bir “mola vermeyi” tavsiye ediyor.
Dünya ekonomisinin kısa bir süre önce beklenenden biraz daha güçlü görünmesi kesinlikle iyi bir şey. Ancak bu durum merkez bankaları (ve yatırımcılar) için zorluklar yaratıyor. Birincisinin stratejik hedefi, her şeye rağmen yıllık enflasyon oranını yüzde 2’ye getirmek ve uzun vadeli beklentileri bu seviyede sağlam bir şekilde sabitlemek.
Önümüzdeki aylarda tırmanacak belirsizlik göz önüne alındığında, artık bekle ve gör pozisyonunu benimsemek için ideal zaman. Ancak can alıcı bir nokta, enflasyonist bir dünyada, ekonomik faaliyetle ilgili iyi haberlerin, büyüme ile enflasyon arasındaki kısa vadeli ters ilişki bozulmadığı takdirde, para politikasi yönü için kötü haber olması. Eğer güçlü ekonomik aktivite temposu geçmişe nazaran daha az enflayon üretiyorsa, merkez bankaları politikalarını beklenenden daha erken gevşetebilir. Yok eski ters ilişki (Filips Eğrisi) geçerliyse, şimdi umulandan daha fazla sıkılaştırma yapmak zorunda kalacaklar. Şu anda, en iyi senaryo için umut var. Ama bu senaryo kesin olmaktan uzak.
Martin Wolf’un “When good economic news may not be good news” başlıklı makalesi Google translate tarafından çevrildi ve FÖŞ tarafından Türkçe terimlere uyarlandı