Yeni vergi paketi Türkiye ekonomisi ölçeğine göre mi tasarlanıyor?

Ülkemizdeki vergi sistemi kendi içerisinde sorunlar barındırıyor. Fakat dezenflasyonist sürece girilmişken yeni bir vergi paketinin yaratacağı ekonomik ve sosyolojik etkilerin çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü yeni bir vergi paketinin gerek yurt dışı gerekse de yurt içi yatırımcı ve paydaşlardan göreceği destek önemli. İşte bu nedenledir ki vergisel değişiklikler, önce dışarıya sızdırılarak bir çeşit tartışma ortamı yaratılıyor diye düşünüyorum.

Örneğin bayram öncesi çok tartışılan borsada işlem vergisi, bir haber ajansı aracılığıyla sızdırılmıştı. Bu haberin ardında sadece işlem üzerinden on binde 1 veya 2 düzeyinde bir vergi olabileceği yönünde açıklama yapılmasına karşın, yalnızca 5 işlem günündeki maliyeti yüzde 5 düşüş ve önemli düzeyde hacimsel kayıp oldu. Söz konusu vergi yürürlüğe girmiş olsaydı uzmanların ifadesine göre 270 milyon dolar tutarında bir gelir kaydedilecekti. Fakat yabancı girişleri henüz borsaya yayılmamışken, zamanlama açısından da risk taşımaktaydı ve sonuç olarak ertelendi. Ardından çok daha büyük bir düzenlemenin duyumunu aldık. Bu defa tahsil edilmesi öngörülen gelir 226 milyar lira olup, 1999 yılından bu yana ortaya konan en kapsamlı vergi paketinin ayak sesleriydi duyulan…

Peki öngörülen düzenleme vergide adaletin sağlanmasının yolunu açıyor mu?

Toplam vergi geliri üzerinden gidecek olursam; 2024 yılında vergi, muafiyet ve istisna yoluyla vazgeçilen vergi tutarı toplamda 2,2 trilyon lira olarak tahmin edilmekte. Bu tutarın ağırlıklı kısmını doğrudan kabul ettiğimiz gelir ve kurumlar vergisi oluşturmakta. Dolayısıyla 226 milyar liralık tahsilat 2024 yılında muafiyet ve istisna yoluyla vazgeçilen tutarın yüzde 10’una karşılık gelmektedir.

2024 yılı bütçe kalemlerine baktığımızda ise toplam 8,3 trilyon liralık vergi gelirinin içindeki dolaylı vergilerin payının yüzde 69 ile 5,7 trilyon lira tutarında en ağırlıklı kalemi oluşturduğunu; gelir ve kurumlar vergisini temsil eden doğrudan vergilerin payının ise, yüzde 30 ile 2,5 trilyon lira olduğunu görüyoruz. Servet de denilen mülkiyet üzerindeki vergilerin bütçedeki payı ise yüzde 1 bile değil. Bu oranlara ve tutarlara bakılarak söylenmesi gereken dolaylı vergilerin düşürülerek, doğrudan vergi payını artırmak gerektiğidir.

Üretim ve yatırım desteklenmeli

Ülkemiz ekonomisi hali hazırda izlenen sıkı para politikasının yan etkilerini yatırım ve üretim iştahında yaşanan azalma ile göstermeye başlamıştır. Ayrıca finansmana erişim sıkıntısının dijitalleşme yatırımlarını sekteye uğrattığı ve/veya perakende satışlar artarken sanayi üretimi azalıyor minvalinde haberler yaygınlaşmıştır. Mevcut koşullarda yürütülen politika ile ekonomi soğutulurken, verimlilik artışını sağlayacak üretimin ve yatırımların da kan kaybetmesini önlemek için maliye tarafından desteklenilmesine ihtiyaç vardır.

Dolayısıyla kafa karışıklığı ve tartışma yaratan bu çoklu vergiler yerine bir an önce dış kaynak temin edilerek, enflasyonun düşürülmesi sonucunda yüksek faizden kurtuluş sağlanabilir. İşte o zaman tasarruf & yatırım açısından risk yaratacağı öngörülen bu tarz uygulamalar yerine yüksek faizin bütçede yarattığı yaklaşık 500 milyar liralık faiz gideri yükünden tasarruf ederek OVP hedeflerine rahatlıkla ulaşılabilir.

Özetle farklı ölçekteki ülkelerin kalıplarına göre değil, kendi ölçeğimize göre tasarlanmış bir yapıda vergi reformuna ihtiyacımız var.

Yeni paket, üretim ve ihracatı olumsuz yönde etkileyebilir

Yeni vergi paketi olarak basına sızan düzenleme, ülkemizin zaten kıt olan tasarruf kaynaklarına ve çeşitli sektörlere yönelik bir takım tehditler barındırmakla birlikte üretim ve ihracata da olumsuz yönde etki edebilecek nitelikte:

1 Deprem kuşağında yer alan ülkemizde enflasyonist dönemde çok daha sorunlu hale gelen bir konut sektörümüz var. Konut sahipliği oranı giderek düşüş kaydediyor. Daha önce belli bir tutarın altında muaf tutulan kira gelirlerinin yüzde 20’ye varan oranlarda vergiye tabi tutulacak olması ve beş yıldan uzun süre elde tutulan gayrimenkullerin satışına da vergi getirilmesi gibi hususlar gayrimenkul yatırımlarını cazip olmaktan çıkararak, barınma sorununu özellikle büyük şehirlerde daha da içinden çıkılmaz bir sorun haline getirebilir. Çünkü konut sorunu sadece talep kaynaklı değil, büyük ölçüde üretim kaynaklıdır.

2 İştirak hissesi satış kazancından vergi tahsili, DİİB’deki KDV istisnasının kaldırılması ve asgari kurumlar vergisinin yurtiçi yerleşik firmalara da uygulanması ithal hammaddeye bağlı üretim ve ihracat için ayrıca bir sorun teşkil edecektir. Ülkemizin mevcut ölçek ekonomisi düşünüldüğünde, batının gelişmiş ülkelerindeki yapısına göre tasarlanmış asgari bir kurumlar vergisi başlı başına ülkemiz açısından sorun oluşturabilecektir.

3 Diğer taraftan serbest meslek erbaplarına eskiden ülkemizde uygulanan hayat standardı benzeri bir vergi uygulanması tezgah altı hizmetlerin artmasına, kişisel gelirler üzerinden uygulanacak asgari vergiler de zaten büyük oranda yastık altı olan kayıt dışı tasarrufların artışına ve sermaye piyasası gibi alanların hepten geri planda kalmasına neden olabilecektir.

4 Yurt dışına çıkış vergisi Türkiye’de ilk defa 2001’de çıkan 4705 sayılı kanun ile 50 dolar olarak alınmaya başlamıştı. Bu verginin çıkış nedeni 1999 depremiydi. Fakat 2002’de yapılan düzenleme ile bu miktar 70 TL’ye sabitlenmiş, daha sonra da 2007’de düzenlenen 5597 sayılı kanunun ilk maddesine göre harç 15 TL’ye indirilmişti. 07.2019-02.2022 tarihleri arasında 50 TL olan çıkış harcı 03.2022’den bu yana 150 TL olarak uygulanmakta. Dünyada kendi vatandaşından böyle bir kesinti yapan bizim dışımızda sadece iki ülke İran ve Filipinler var. Bu sebeple ağırlıklı olarak dünyada geçerli olan uçak bileti üzerinden ve herkes için farklı bir ilave vergi tahsilatı uygulamasını düşünmek daha doğru olacaktır.

Haftanın sözü: “En büyük hatalardan biri politikalarını ve programlarını sonuçlarından ziyade niyetleriyle değerlendirmektir.” Milton Friedman

Başa dön tuşu